İnsanı Kamil 2 Cilt Takım AbdüIKerim b. İbrahim el Cili
Liste Fiyatı :
420,00TL
Taksitli fiyat :
12 x 43,75TL
Satış adedi :
3
9789757557456
363421
https://www.salihkitaplar.com/insani-kamil-2-cilt-takim-abduikerim-b-ibrahim-el-cili
İnsanı Kamil 2 Cilt Takım AbdüIKerim b. İbrahim el Cili
420.00
İnsanı Kamil | Abdulkerim ibni İbrahimül Cili
«El'İnsanü'l'-Kâmil fî Ma'rifeti'l'Evahir-i ve'l-Evâil» adlı bu kitap Abdü'l-Kerîm ibni İbrâhimü'l-Cîlî'nin İslâm tasavvuf âleminde değeri nisbetinde şöhret kazanmamış olan bir eseridir.
«El'İnsanü'l'-Kâmil fî Ma'rifeti'l'Evahir-i ve'l-Evâil» adlı bu kitap Abdü'l-Kerîm ibni İbrâhimü'l-Cîlî'nin İslâm tasavvuf âleminde değeri nisbetinde şöhret kazanmamış olan bir eseridir.
Şarkî Hint adalarında büyük te'siri olduğu İslam Ansiklopedisinde zikrolunmakla beraber bu te'sir, geniş İslam dünyası için kâfi sayılamaz.
Bu çok değerli eserin müellifi Bağdad civarında Cîl kasabasında dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi (Hicrî 767-1356/66 miladî) olarak tesbit edilmişse de tarih-i vefatı kat'î olarak bilinmemektedir.
Vahdet-i vücud felsefesi, düşünen her insan için uzviyyetinin çizdiği bir yoldur. Çünki tefekkür bünyesi, dünyanın her neresinde olursa olsun türlü şekiller altında bu istikameti takip edecek bir yaradılışına sahiptir.
Hakikat'in zaman ve mekanı yoktur. Nasıl ki insan, her yerde insandır ve ilâhî irşada mazhardır. Bu, (Nûr-u Muhammedî) dir ki ilk yaratılandır; ve bu (Nûr-u Muhammedî) geniş görüşle yaradılış kanunudur. İslamî îtikad, Hazret-i Âdem'den beri gelen Peygamberleri, Nebîleri hakikat mürşidleri olarak kabûl eder. Bu irşâdı yalnız Kur'ân-ı Kerîm de ismi geçen peygamberlere hasretmez.
Bu vahdet-i vücud; esasî, umumî bir tefekkür sistemidir. Muhtelif devirlerde muhitlerde o devrin ve muhitin idrak ve an'ane ve hususiyetleri içinden süzülerek renk ve şekil değiştirdiği, bazan kendini inkâr ettiği ve aksi dâvaya yol açar göründüğü halde hakikî yapısından bir şey kaybetmez. Dikkatli bir göz bütün bu şekiller altında onun cevherinin pırıl pırıl parladığını görür.
Herhangi bir hakikat, muhakkak tarihî ve kronolojik bir meratip silsilesi ile tek bir menbaa irca edilemez. İnsan nefes alır, gıda alır, yürür konuşur. Çünki bu, onun bünyesi îcabıdır. Bu îcabları biryerden öğrenmiş değildir. Bir çocuk, ihtiyacının karşılanması için ağlar, bağırır. Bu yegâne müessir hareketi bir kimseden görüp onu taklit etmiş değildir.
Bunun gibi tasavvufun esası olan vahdet-i vücudu da herhangi bir menbaa sürüklemek ilmî bir görüş değildir. Elbette insanlar, cem'iyyet içinde yaşadıkları için birbirlerinden müteessir olurlar. birbirlerinin düşüncelerini kabûl veya reddederler.
Tefekkürün yüksek bir seviyesinin mahsülü olan vahdet-i vücüdda her dimağa nasib olacak bir sentez (terkib) değildir. Bunun içindir ki bir mutasavvıfın diğer bir mutasavvıftan müteessir oldugu kolay kolay söylenemez. Çünki herhangi bir mefhumun insan ruhundaki şekillenişi tamamen hususîdir. Aynı kelimelerle ifade edilen her mefhumun insan ruhundaki akisleri bazan tamamen başka başka olabilir.
Tasavvuf, tefekkür içinde eriyen iç duygu aleminin bir akışı ve bir yürüyüşüdür. Eskiler buna ahval-i vicdaniyye (Vicdanî haller) derler. İç alemi, her ferdde ayrı bir dünyadır Ve bu dünyaya nüfuz edilmez. Bunu ifadesi dil ile olursa da bu vasıtanın hele bu mevzuda kifayetsizliği âşikârdır.
Bunun içindir ki onu izhar etmek istiyenler daima mecazî ifadelere müracaat zaruretinde kalırlar. Bütün bunlar düşünüldükten sonra tasavvuf erbabının birbirleri ile alâka ve münasebetleri hakkmda ulu-orta hüküm verilemez. Nitekim El-İnsanü'l-Kâmil müellifi Abdü'lkerîmü'l-Cîli'nin Şeyh'i Ekberden müteessir ve onun peyrevi olduğu hükmü de kat'î olamaz. Çünki bazı fikirler, insanları kolay sürüklerler. O fikirlerin mahiyeti, neticeleri bazı ruhlara çok uygun gelir. Bu yüksek seviyedeki tasavvuf îmanı bir ruhî istidat ve kabiliyete bağlıdır. Bu istidadın biraz da fitrî oluşu kisbî ve ilmî hazırlığa ihtiyaç göstermemesinden anlaşılır. Bunun bir hususî ruh bünyesi olduğu muhakkaktır. Bu ruhun aşka istidadıdır.
Fuzulî:
İlim kisbiyle pâye-i rıf'at,
Ârızûyi muhal imiş ancak.
Aşk imiş her ne var âlemde,
İlm bir kıyl ü kaal imiş ancak.
derken pâye-i rıf'at Hazret-i İsânın tecerrüd mertebesini kastediyor. Oraya ancak aşk ile ulaşılabileceğini anlatıyor.
Yaradılışı veya dilden dile intikali milâdddan beş bin sene evveline kadar götürülebilen (Vida) lar hintlilerin mukaddes kitabıdır. Hintliler bunun semavî bir kitap olduguna inanırlar, hatta bazıları lâfızlarını dahi lâhutî lâfizlar sayarlar. (Vida) ilim mânâsınadır. Fakat bu ilim, irfan ile müşterektir. Şimdi bu kitaptan birkaç parça nakledecegim.
Hazır olan fakat bize görünmeyen Brahma nedir?
Sizde teneffüs eden, sizin nefesiniz onda olan, her şeyde mevcut olandır. Sizin nefes alışlarınızda, nefes verişlerinizde ve her şeyde mevcud olandır.
Bu bir şey'i kendisi ile îzah etmektir. Böyle îzah olmaz, Hazır olan ve size görünen ve bütün varlıkların nefesi olan şey'i îzah ediniz.
0 varlıkların tamamı olan sizin nefesinizdir.
Her şeyde mevcut olan o şey hangisidir.
Siz görmekliği göreni göremezsiniz. İşitmekliği işiteni işitemezsiniz. Tasavvur etmekliği tasavvur edeni siz tasavvur edemezsiniz. İdrâki idrak edeni siz idrak edemezsiniz. O her şeyde mevcud olan sizin nefsinizdir...
Şimdi şu ufak îzahı siz El-İnsanül'Kamil'deki (Allah) bahsi ile karşılaştırınız. Kanaatimce Hazret-i Mevlana gerek Mesnevîsinde, gerek Dîvan'-ı Kebîrinde bu esas üzerinde kendi şahsiyetinin en bariz orijinalitesi ile yürümüştür.
Hicrî 470-561 seneleri (1077/8-1166 miladî) arasında yaşamış büyük mutasavvıf Gavs-ı A'zam Abdülkadir-i Geylanî, Risale-i Gavsiyyesinde en yüksek makam-ı manevî olan Gavsiyyet mertebesinden şöyle söylüyor:
«Cenâb-ı Hak bana buyurdu ki;
Ben ne güzel tâlibim, insan ne güzel matlûbdur. İnsan, ne güzel binicidir. Bütün mükevvenat onun ne güzel bineğidir. İnsan, benim sırrımdır. Ben onun sırrıyım. Eğer insan, benim nazarımdaki yüksek mertebesini bilseydi bugün mülk, ancak benimdir, derdi.»
Şimdi asırlar aşıp geçen asrın büyük mütefekkir ve şâiri ikbâl Lâhûrî'ye (1873 -1938) gelelim.
İkbal (bütün mevcudat, onun nâzının şehididir) diyerek bir mısrada bütün bir yaradılışı îzah ediyor. Gene aynı mütefekkir:
«Allah bizi kaybetmiş, o bizi arıyor. O da bizim gibi muhtaç ve arzuya esirdir.» sözleriyle vücud-u mutlak ile insan arasındaki münasebeti en yüksek vecid mertebesinden ilan ediyor. Görülüyor ki, dehâlar bir noktada birleşiyor. Herkesin maksûdu (gayesi) bir amma, rivâyet muhtelif.
Vahdet-i vücud, İslamî sâhaya girince birçok hususiyetlerle beraber tefekkürün geniş sahasiyle şerîatin sıkı kanunları arasında şâyât-ı hayret bir teâvün getirmiştir.
Şer'î esaslara istinat etmeyen geniş tefekkür, ferd için olduğu kadar cem'iyyet için de arzu edilir bir şey değildir. Kur'ân-ı Azîmüşşanda da beşerî bir zaruret olan hudutsuz tefekkür ve ruhî hamlelere o kadar belîğ ve muvazeneli pencereler açılmıştır ki derin bir görüş oralardan sonsuz ufuklara kanatlanır, fakat bu pervaz, mânevî zevk alemindedir. Maddi hayata tecavüz etmez.
İnsanın fizikî bünyesiyle cem'iyyet hayatının îcabları daima şerîat hudutları içinde kalır.
El-İnsanü'l'Kâmil de bu muvazene, gayet esaslı bir şekilde ele alınmıştır. Aynı zamanda değerli bir şâir olan müellif, aşkın derin ve kemâle müteveccih vecidlerini ilâhî bir sarhoşluk içinde terennüm eder, fakat hiç bir zaman ipin ucunu elden kaçırmaz.
El-'İnsanü'l-Kâmil'in ihtiva ettiği mevzular, bu tefekkür ve ruh sisteminin en yüksek mes'eleleridir.
Tefekkür, mutlak ve âfâki olmadığı gibi ruh hâletleri de tamamen enfüsîdir. Tasavvufun bir takım müşterek kelimeleri vardır. Her ilim dalında ıstılah tâbir olunan bu müşterek kelimeler bulunmaktadır. Müsbet ilmin ıstılahları âfâkîdir. Tasavvufa ait eserler okunurken bilhassa çok dikkatli olmak lâzımdır Çünkî her ıstılahın bir çok cepheleri vardır.
Ufak bir hata, insanı büyük dalâletlere sevkedebilir. Böyle eserler okunurken insanı haktan uzaklaştıran (nefs) in en ufak müdahalesinin önüne geçmelidir.
İnsan adeta kıldan ince, kılıçtan keskin bir köprüden seçtiğini bilmelidir. Muhtelif dillerde bu yolda yazılmış eserlerin de mütalâasında çok dikkatli bulunmalıdır.
El-'İnsanü'l-Kâmil'deki ıstılahlar da böyledir. Değerli mütercimi, azamî dikkatini sarfetmiş olmakla beraber böyle muazzam bir eserin tercümesinin hiç de kolay olmadığını düşünmek lazımdır.
Bu eser, evvelce büyük âlim ve mutasavvıf Abdülâziz Mecdî efendi tarafından da tercüme edilmiştir. Şimdiye kadar neşredilmemiş bulunan El-İnsanü'l-Kâmil tercümesi, bu elinizdeki eserle neşir sahasına intikal etmiş, bu sûretle irfan hayatımızda mühim bir boşluğu doldurmuştur.
Muhterem mütercim ve nâşirini canü yürekten tebrik ve irfana susamışlar için bir zevk ve şevk pınarı olmasını Cenab-ı Hak 'tan temenni ederim.
Prof. Dr. Ali Nihat TARLAN
ESER HAKKINDA
Türk irfan alemine en faydalı eserleri kazandırmayı düstür edinen yayınevimiz KİTSAN neşriyat şu anda elinizde bulunan «El'İnsanü'l Kamil Fî Ma'rifeti'l-Evâiri ve'l-Evâil» adlı İslâm Tasavvuf âleminin en büyük ilim sahiplerinden olan "Abdü'l -Kerîm ibni İbrâhimü'l Cîlî'nin en meşhur olan eserinin tercümesini siz okurlarının hizmetine Tasavvuf serisi içersinde sunmaktan sonsuz mutluluk duymakta ve Cenab-ı Hakk'a şükür de aciziyet içersinde bulunmaktadır...
Zira; asırların yıpratamadığı ve zaman potasında gittikçe büyüyen devleşen Tasavvuf erbabının vazgeçilmez olarak nitelendirilen bu eseri «İNSAN'I KÂMIL» yayınlamak HÂL İLMİNE hizmet etmektir...
Hâl İlmine geçmek için idrak'e erişmek gereklidir. Bu ise TEVHÎD İLMÎ hakkında bilgi sahibi olmakla, ögrenmekle ve de en önemlisi sevmekle mümkündür... Çünkü, sevgi bilmeyi zorunlu kılmaktadır... İnsanoğlu bilmediği şeyi sevemez... Bilinmez daima korku verir... Bilmemek korkmayı dâvet eder, sevmeyi değil...
<spa
- Açıklama
- İnsanı Kamil | Abdulkerim ibni İbrahimül Cili
«El'İnsanü'l'-Kâmil fî Ma'rifeti'l'Evahir-i ve'l-Evâil» adlı bu kitap Abdü'l-Kerîm ibni İbrâhimü'l-Cîlî'nin İslâm tasavvuf âleminde değeri nisbetinde şöhret kazanmamış olan bir eseridir.Şarkî Hint adalarında büyük te'siri olduğu İslam Ansiklopedisinde zikrolunmakla beraber bu te'sir, geniş İslam dünyası için kâfi sayılamaz.Bu çok değerli eserin müellifi Bağdad civarında Cîl kasabasında dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi (Hicrî 767-1356/66 miladî) olarak tesbit edilmişse de tarih-i vefatı kat'î olarak bilinmemektedir.Vahdet-i vücud felsefesi, düşünen her insan için uzviyyetinin çizdiği bir yoldur. Çünki tefekkür bünyesi, dünyanın her neresinde olursa olsun türlü şekiller altında bu istikameti takip edecek bir yaradılışına sahiptir.Hakikat'in zaman ve mekanı yoktur. Nasıl ki insan, her yerde insandır ve ilâhî irşada mazhardır. Bu, (Nûr-u Muhammedî) dir ki ilk yaratılandır; ve bu (Nûr-u Muhammedî) geniş görüşle yaradılış kanunudur. İslamî îtikad, Hazret-i Âdem'den beri gelen Peygamberleri, Nebîleri hakikat mürşidleri olarak kabûl eder. Bu irşâdı yalnız Kur'ân-ı Kerîm de ismi geçen peygamberlere hasretmez.Bu vahdet-i vücud; esasî, umumî bir tefekkür sistemidir. Muhtelif devirlerde muhitlerde o devrin ve muhitin idrak ve an'ane ve hususiyetleri içinden süzülerek renk ve şekil değiştirdiği, bazan kendini inkâr ettiği ve aksi dâvaya yol açar göründüğü halde hakikî yapısından bir şey kaybetmez. Dikkatli bir göz bütün bu şekiller altında onun cevherinin pırıl pırıl parladığını görür.Herhangi bir hakikat, muhakkak tarihî ve kronolojik bir meratip silsilesi ile tek bir menbaa irca edilemez. İnsan nefes alır, gıda alır, yürür konuşur. Çünki bu, onun bünyesi îcabıdır. Bu îcabları biryerden öğrenmiş değildir. Bir çocuk, ihtiyacının karşılanması için ağlar, bağırır. Bu yegâne müessir hareketi bir kimseden görüp onu taklit etmiş değildir.Bunun gibi tasavvufun esası olan vahdet-i vücudu da herhangi bir menbaa sürüklemek ilmî bir görüş değildir. Elbette insanlar, cem'iyyet içinde yaşadıkları için birbirlerinden müteessir olurlar. birbirlerinin düşüncelerini kabûl veya reddederler.Tefekkürün yüksek bir seviyesinin mahsülü olan vahdet-i vücüdda her dimağa nasib olacak bir sentez (terkib) değildir. Bunun içindir ki bir mutasavvıfın diğer bir mutasavvıftan müteessir oldugu kolay kolay söylenemez. Çünki herhangi bir mefhumun insan ruhundaki şekillenişi tamamen hususîdir. Aynı kelimelerle ifade edilen her mefhumun insan ruhundaki akisleri bazan tamamen başka başka olabilir.Tasavvuf, tefekkür içinde eriyen iç duygu aleminin bir akışı ve bir yürüyüşüdür. Eskiler buna ahval-i vicdaniyye (Vicdanî haller) derler. İç alemi, her ferdde ayrı bir dünyadır Ve bu dünyaya nüfuz edilmez. Bunu ifadesi dil ile olursa da bu vasıtanın hele bu mevzuda kifayetsizliği âşikârdır.Bunun içindir ki onu izhar etmek istiyenler daima mecazî ifadelere müracaat zaruretinde kalırlar. Bütün bunlar düşünüldükten sonra tasavvuf erbabının birbirleri ile alâka ve münasebetleri hakkmda ulu-orta hüküm verilemez. Nitekim El-İnsanü'l-Kâmil müellifi Abdü'lkerîmü'l-Cîli'nin Şeyh'i Ekberden müteessir ve onun peyrevi olduğu hükmü de kat'î olamaz. Çünki bazı fikirler, insanları kolay sürüklerler. O fikirlerin mahiyeti, neticeleri bazı ruhlara çok uygun gelir. Bu yüksek seviyedeki tasavvuf îmanı bir ruhî istidat ve kabiliyete bağlıdır. Bu istidadın biraz da fitrî oluşu kisbî ve ilmî hazırlığa ihtiyaç göstermemesinden anlaşılır. Bunun bir hususî ruh bünyesi olduğu muhakkaktır. Bu ruhun aşka istidadıdır.Fuzulî:İlim kisbiyle pâye-i rıf'at,Ârızûyi muhal imiş ancak.Aşk imiş her ne var âlemde,İlm bir kıyl ü kaal imiş ancak.derken pâye-i rıf'at Hazret-i İsânın tecerrüd mertebesini kastediyor. Oraya ancak aşk ile ulaşılabileceğini anlatıyor.Yaradılışı veya dilden dile intikali milâdddan beş bin sene evveline kadar götürülebilen (Vida) lar hintlilerin mukaddes kitabıdır. Hintliler bunun semavî bir kitap olduguna inanırlar, hatta bazıları lâfızlarını dahi lâhutî lâfizlar sayarlar. (Vida) ilim mânâsınadır. Fakat bu ilim, irfan ile müşterektir. Şimdi bu kitaptan birkaç parça nakledecegim.Hazır olan fakat bize görünmeyen Brahma nedir? Sizde teneffüs eden, sizin nefesiniz onda olan, her şeyde mevcut olandır. Sizin nefes alışlarınızda, nefes verişlerinizde ve her şeyde mevcud olandır. Bu bir şey'i kendisi ile îzah etmektir. Böyle îzah olmaz, Hazır olan ve size görünen ve bütün varlıkların nefesi olan şey'i îzah ediniz. 0 varlıkların tamamı olan sizin nefesinizdir. Her şeyde mevcut olan o şey hangisidir. Siz görmekliği göreni göremezsiniz. İşitmekliği işiteni işitemezsiniz. Tasavvur etmekliği tasavvur edeni siz tasavvur edemezsiniz. İdrâki idrak edeni siz idrak edemezsiniz. O her şeyde mevcud olan sizin nefsinizdir...Şimdi şu ufak îzahı siz El-İnsanül'Kamil'deki (Allah) bahsi ile karşılaştırınız. Kanaatimce Hazret-i Mevlana gerek Mesnevîsinde, gerek Dîvan'-ı Kebîrinde bu esas üzerinde kendi şahsiyetinin en bariz orijinalitesi ile yürümüştür.Hicrî 470-561 seneleri (1077/8-1166 miladî) arasında yaşamış büyük mutasavvıf Gavs-ı A'zam Abdülkadir-i Geylanî, Risale-i Gavsiyyesinde en yüksek makam-ı manevî olan Gavsiyyet mertebesinden şöyle söylüyor:«Cenâb-ı Hak bana buyurdu ki;Ben ne güzel tâlibim, insan ne güzel matlûbdur. İnsan, ne güzel binicidir. Bütün mükevvenat onun ne güzel bineğidir. İnsan, benim sırrımdır. Ben onun sırrıyım. Eğer insan, benim nazarımdaki yüksek mertebesini bilseydi bugün mülk, ancak benimdir, derdi.»Şimdi asırlar aşıp geçen asrın büyük mütefekkir ve şâiri ikbâl Lâhûrî'ye (1873 -1938) gelelim.İkbal (bütün mevcudat, onun nâzının şehididir) diyerek bir mısrada bütün bir yaradılışı îzah ediyor. Gene aynı mütefekkir:«Allah bizi kaybetmiş, o bizi arıyor. O da bizim gibi muhtaç ve arzuya esirdir.» sözleriyle vücud-u mutlak ile insan arasındaki münasebeti en yüksek vecid mertebesinden ilan ediyor. Görülüyor ki, dehâlar bir noktada birleşiyor. Herkesin maksûdu (gayesi) bir amma, rivâyet muhtelif.Vahdet-i vücud, İslamî sâhaya girince birçok hususiyetlerle beraber tefekkürün geniş sahasiyle şerîatin sıkı kanunları arasında şâyât-ı hayret bir teâvün getirmiştir.Şer'î esaslara istinat etmeyen geniş tefekkür, ferd için olduğu kadar cem'iyyet için de arzu edilir bir şey değildir. Kur'ân-ı Azîmüşşanda da beşerî bir zaruret olan hudutsuz tefekkür ve ruhî hamlelere o kadar belîğ ve muvazeneli pencereler açılmıştır ki derin bir görüş oralardan sonsuz ufuklara kanatlanır, fakat bu pervaz, mânevî zevk alemindedir. Maddi hayata tecavüz etmez.İnsanın fizikî bünyesiyle cem'iyyet hayatının îcabları daima şerîat hudutları içinde kalır.El-İnsanü'l'Kâmil de bu muvazene, gayet esaslı bir şekilde ele alınmıştır. Aynı zamanda değerli bir şâir olan müellif, aşkın derin ve kemâle müteveccih vecidlerini ilâhî bir sarhoşluk içinde terennüm eder, fakat hiç bir zaman ipin ucunu elden kaçırmaz.El-'İnsanü'l-Kâmil'in ihtiva ettiği mevzular, bu tefekkür ve ruh sisteminin en yüksek mes'eleleridir.Tefekkür, mutlak ve âfâki olmadığı gibi ruh hâletleri de tamamen enfüsîdir. Tasavvufun bir takım müşterek kelimeleri vardır. Her ilim dalında ıstılah tâbir olunan bu müşterek kelimeler bulunmaktadır. Müsbet ilmin ıstılahları âfâkîdir. Tasavvufa ait eserler okunurken bilhassa çok dikkatli olmak lâzımdır Çünkî her ıstılahın bir çok cepheleri vardır.Ufak bir hata, insanı büyük dalâletlere sevkedebilir. Böyle eserler okunurken insanı haktan uzaklaştıran (nefs) in en ufak müdahalesinin önüne geçmelidir.İnsan adeta kıldan ince, kılıçtan keskin bir köprüden seçtiğini bilmelidir. Muhtelif dillerde bu yolda yazılmış eserlerin de mütalâasında çok dikkatli bulunmalıdır.El-'İnsanü'l-Kâmil'deki ıstılahlar da böyledir. Değerli mütercimi, azamî dikkatini sarfetmiş olmakla beraber böyle muazzam bir eserin tercümesinin hiç de kolay olmadığını düşünmek lazımdır.Bu eser, evvelce büyük âlim ve mutasavvıf Abdülâziz Mecdî efendi tarafından da tercüme edilmiştir. Şimdiye kadar neşredilmemiş bulunan El-İnsanü'l-Kâmil tercümesi, bu elinizdeki eserle neşir sahasına intikal etmiş, bu sûretle irfan hayatımızda mühim bir boşluğu doldurmuştur.Muhterem mütercim ve nâşirini canü yürekten tebrik ve irfana susamışlar için bir zevk ve şevk pınarı olmasını Cenab-ı Hak 'tan temenni ederim.Prof. Dr. Ali Nihat TARLANESER HAKKINDATürk irfan alemine en faydalı eserleri kazandırmayı düstür edinen yayınevimiz KİTSAN neşriyat şu anda elinizde bulunan «El'İnsanü'l Kamil Fî Ma'rifeti'l-Evâiri ve'l-Evâil» adlı İslâm Tasavvuf âleminin en büyük ilim sahiplerinden olan "Abdü'l -Kerîm ibni İbrâhimü'l Cîlî'nin en meşhur olan eserinin tercümesini siz okurlarının hizmetine Tasavvuf serisi içersinde sunmaktan sonsuz mutluluk duymakta ve Cenab-ı Hakk'a şükür de aciziyet içersinde bulunmaktadır...Zira; asırların yıpratamadığı ve zaman potasında gittikçe büyüyen devleşen Tasavvuf erbabının vazgeçilmez olarak nitelendirilen bu eseri «İNSAN'I KÂMIL» yayınlamak HÂL İLMİNE hizmet etmektir...Hâl İlmine geçmek için idrak'e erişmek gereklidir. Bu ise TEVHÎD İLMÎ hakkında bilgi sahibi olmakla, ögrenmekle ve de en önemlisi sevmekle mümkündür... Çünkü, sevgi bilmeyi zorunlu kılmaktadır... İnsanoğlu bilmediği şeyi sevemez... Bilinmez daima korku verir... Bilmemek korkmayı dâvet eder, sevmeyi değil...<spaStok Kodu:9789757557456Boyut:14*21Sayfa Sayısı:472Çeviren:Seyyid Hüseyin Fevzi PaşaKapak Türü:Karton KapakKağıt Türü:Şamua KağıtDili:Türkçe
- Taksit Seçenekleri
- Kuveyt TürkTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim420,00420,002222,60445,203151,20453,60677,00462,00955,07495,601050,40504,001146,96516,601243,75525,00
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.